Gölvadisi Kültür ve Yaşam Dergisi / İsmet Cerit Yazıları
Gölvadisi Nisan / Mayıs 2019 Kültür ve Yaşam Dergisi
ANTİK ÇAĞDAN GÜNÜMÜZE BÜYÜKÇEKMECE
Traklardan Helenlere, Romalılardan Osmanlılara Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadar birçok medeniyetin izlerini taşıyan Büyükçekmece'nin, antik çağdan yakın yüzyılımıza uzanan tarihsel bir geçimi var.
Pers ve Yunan mitolojisinin tarihi simgeleri, Konstantin, Septimus Severus, Justinyanus ve Büyük Komutan Atilla ile tanışmış, bir çok önemli tarihi olaya tanıklık etmiş.
İstanbul’un batısında Marmara Denizi’ne sahili bulunan 18.145 hektar büyüklüğe sahip olan Büyükçekmece’nin kuzeyinde Çatalca ve Arnavutköy, doğusunda Esenyurt, güneyinde Beylikdüzü ve Marmara Denizi, batısında ise Silivri bulunmaktadır.
Bu alan içerisinde kendi adıyla anılan 29〖km〗^2 alana sahip Büyükçekmece Gölünü de içine alan ilçemiz, yüz ölçümü bakımından geniş bir alana sahip olduğu gibi İstanbul yüzölçümünün %3,5’ine denk gelmektedir. Büyükçekmece koyunun, yine göle yakın olan batı kesiminde, Büyükçekmece'nin karşısında Mimarsinan yer alır.
Bizans kaynaklarında “Atira” ya da “Atirus” olarak geçen yerleşim yeri daha sonra yanındaki gölün adıyla Büyükçekmece olarak anılmaya başlanmıştır.
23 mahalleden oluşan Büyükçekmece de 2015 TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) nüfus verilerine göre kayıtlı 223.324 kişi yaşamaktadır. Bu sonuçlar bize kilometrekareye düşen ortalama kişi sayısını 1.416 olarak vermektedir.
İLK YAŞAM İZLERİ TRAKLAR’DAN
Bölgedeki ilk yaşam izleri, büyük balkan yarımadasına da adını veren Traklara ait. Avrupa’daki en kalabalık milletlerden olan Trakların çok fazla boylara ayrılarak bugünkü balkan topraklarından Anadolu sınırlarına kadar uzanan coğrafyada uzun süre yayılmacı ve savaşçı bir yaşam şekli ile hakimiyet sürdükleri düşünülmektedir.Trak halkına ait kalıntılardan, ilk çağın sonrasında olmadıkları görüldüğü gibi, Trakya’nın bereketli ovalarına ziraatı getirdikleri, dağ bölgelerinde hayvancılık, cevher madenciliği, metal işleme, çömlekçilik, dericilik ve oymacılık ile o günkü tekniklerle taş binalar konusunda kendilerini geliştirdikleri görülmektedir.
Traklara ait o dönemlerle ilgili olarak yapılmış uzun ve kapsamlı araştırmalar ve arkeolojik kazılar olmadığı gibi, Trakların yazılı kültüre sahip olmadıkları için haklarında yazılı belgeler de yoktur. Büyükçekmece ve çevresindeki Trak izlerine Ergene Vadisi ve Meriç Havzası’nda yaşanan bir göç dalgası ile rastlanıyor, göç eden bu toplum Trak öncüleri olarak adlandırılmaktadır. M.Ö. 3000’lerde Balkanlardan gelip bölgeye yerleştikleri düşünülen Trakların, Beylikdüzü ilçesinin güneyinde kalan bugünkü Yakuplu Köyüne yerleştiği ve bilinen ilk yerleşik sakinleri oldukları, Yakuplu'nun eski adı olan Trakatia adının da buradan geldiği düşünülmektedir.
Trakatia 1960 lı yıllara kadar Büyükçekmece sınırlarında bir mahalle iken günümüzde Beylikdüzü ilçesi sınırlarına dahil olmuştur.
İzmit Körfezi’nden Karadeniz-Ege ticaret yolu üzerindeki en önemli limanlardan ve konaklama merkezlerinden Hieron (Anadolu Kavağı), karaya doğru uzayan sakin bir koya sahip (Haliç) ve Büyükçekmece koyunun korunaklı yapısından etkilenen Megaralılar bölgeyi canlı bir ticaret limanı haline getirmişlerdir.
Böylelikle köy ve mezra olarak nitelendirilebilecek yerleşim alanlarında yaşayan bölge halkı, ilk olarak Helenler eliyle M.Ö. 7. yüzyıl başlarında şehir düzenine geçmiştir. Bu yıllarda kurulan koloni şehirlerinden bazıları zamanla gelişerek bağımsız şehir devleti haline gelmiş, Ege ve Akdeniz coğrafyası arasında bağlantı oluşturan en önemli unsur olmuşlardır.
Bölgenin kentleşmesi anlamında Megarılılar`ın rolü önemliysede, geçmişinde Trak ve Anadolu öğeleri de bulunduğundan, salt bir Helen koloni kenti olarak görmemek te fayda var.
HELENLER
Tarih M.Ö. 7. Yüzyılı gösterdiğinde Megaralı kolonistler, İstanbul Boğazı’nın Marmara ağzında Byzantion, Kalkhedon (Kadıköy) ve bugünki Büyükçekmece’yide içine alan Selymbria`yı (Silivri) kurdular. Her iki kent de Megaralı kolonistler için ideal bir konumda yer almaktaydı.İzmit Körfezi’nden Karadeniz-Ege ticaret yolu üzerindeki en önemli limanlardan ve konaklama merkezlerinden Hieron (Anadolu Kavağı), karaya doğru uzayan sakin bir koya sahip (Haliç) ve Büyükçekmece koyunun korunaklı yapısından etkilenen Megaralılar bölgeyi canlı bir ticaret limanı haline getirmişlerdir.
Böylelikle köy ve mezra olarak nitelendirilebilecek yerleşim alanlarında yaşayan bölge halkı, ilk olarak Helenler eliyle M.Ö. 7. yüzyıl başlarında şehir düzenine geçmiştir. Bu yıllarda kurulan koloni şehirlerinden bazıları zamanla gelişerek bağımsız şehir devleti haline gelmiş, Ege ve Akdeniz coğrafyası arasında bağlantı oluşturan en önemli unsur olmuşlardır.
Bölgenin kentleşmesi anlamında Megarılılar`ın rolü önemliysede, geçmişinde Trak ve Anadolu öğeleri de bulunduğundan, salt bir Helen koloni kenti olarak görmemek te fayda var.
PERSLER
Kentin stratejik önemi M.Ö 6. yüzyılda Anadolu’dan gelen başka istilacıları da beraberinde getirmiştir.Kısa süreliğine de olsa Persler Tuna nehrinin kuzeyinden Yunanistan’a yaptıkları sefer sırasında tüm Trakya’yı hakimiyeti altına alırlar.
Bu yüzyılda Persler ve Helenler arasında başlayan savaşlar Doğu-Batı arasında asırlarca sürecek savaşların da başlangıcı olarak ta değerlendirilmektedir.
Perslerin Küçük Asia ve Hellas’ı ele geçirme teşebbüslerine bağlı olarak bu girişimleri engellemek amacıyla Hellespontos, Adalar, Lonia, Karia ve Thrakia civarındaki kentlerin katıldığı M.Ö. 477/478 yılında Atina önderliğinde Delos Birliği (Deniz İttifakı) kurulmuştur.
Bu siyasi oluşum sonraki zaman dilimlerinde Perslerin Trakia dan çekilmesine ve bölgenin Helenleşmesine neden olmuş önemli bir tarih olayı olarak günümüze ulaşmıştır.
ROMALILAR
Büyükçekmece Gölü’nün doğu kıyılarında bulunan yoğun arkeolojik malzeme toplulukları, tarih öncesi dönemden itibaren bölgedeki yaşam izlerini göstermesinin yanında, bölgenin Helenistik ve Roma Dönemlerinde kullanılmış bir liman yerleşmesi olduğunu da göstermektedir. İlkçağ coğrafyacılarından Amasyalı Strabon, Silivri’den (Selymbria) sonra Byzantion’a doğru giderken Athyras akarsuyuna rastladığını bildirir.M.Ö. 2. Yüzyıldan itibaren Doğu Roma İmparatorluğu başkent konumunda olan günümüz İstanbul’u ve yakınlarındaki Büyükçekmece Gölü ve burada kurulu Athira bölgesi sayfiye ve avlak yeri olarak tercih edilmekteydi, bölgeden geçen “Via Egnatia” yolu bu toprakların kaderinin de değişeceği anlamını taşımaktaydı.
Adriyatik kıyısından başlayarak Selanik üzerinden deniz boyunca devam eden yol, Trakya’da kurulu koloni kentlerden geçerek Selybria (Silivri) Büyükçekmece, Küçükçekmece, (Hebdomon) Bakırköy, üzerinden Konstantinapolis’e ulaşıyordu.
Via Egnatia Sadece yerleşim yerleri ve imparatorluğu değil; Doğuyu, Batıyı, Asyayı, Avrupayı burada ki kültür ve dinleri de birbirine bağlayan çok önemli bir yol güzergahıydı.
Bu nedenle güzergah üzerinde kalan Büyükçekmece’nin stratejik niteliğinin yanı sıra ticari bir işlevinin de olduğu görülmektedir.
M.S. 45 yılında Thrakia Bölgesi ilhak edilerek Roma Eyaleti durumuna geldi.
Tarihler M.S. Mayıs 330 yılını gösterdiğinde Büyük Constantinus, şehirlerin kraliçesine taç giydirerek İstanbul’u, Roma’nın yeni başkenti olarak tüm dünyaya ilan etti. İstanbul’un başken oluşu bölgenin gelişimini de hızlandırdı. Artık doğunun ve batının kalbi burada atacaktı.
İstanbul’un başkent ilan edilmesi üzerine, 357 senesinde Selybria (Silivri) Byzantion’a bağlanmıştı.
Bu nedenle Büyükçekmece bölgesi de bu tarihten itibaren İstanbul’a dahil olmuş ve bölgedeki yerleşim büyük kentlere dönüşmeye başlamıştır.
Antik kaynaklarda Athyra’nın (Büyükçekmece) tarih boyunca pek çok saldırıyla karşı karşıya kaldığı anlatılır. Miladi yıllarda gerçekleşen bu saldırılardan en bilinenleri 447’de Büyük Hun İmparatoru Atilla’nın, 616 ve 626’da Avarların, 813’te Bulgarların, 1090’da Peçenekler’in saldırılarıdır. Bölgede yaşanan en büyük saldırılardan biri Haçlılar döneminde olmuştur. 1204’teki Haçlı seferine katılan Fransız şövalye ve tarihçi Geoffroy de Villehardouin Konstantinopol’un Latinlerin eline geçmesi sonrasında Eflak ve Bulgar Kralı Johannitza’nın 1206’da Latinlere karşı giriştiği harekat sırasında Athyra’da (Büyükçekmece) toplanan ve kendisine bağışlanmak koşulu ile teslim olan halkı, verdiği söze rağmen katlettirdiğini ve çevredeki tüm kale ve yapıları yıktırdığını anlatmıştır. Bu olaydan sonra uzun süre kendine gelememiş olduğu anlaşılan Büyükçekmece’deki yaşamın, sakin bir biçimde Osmanlı Dönemi’ne kadar devam ettiği anlaşılır. Büyükçekmece’nin Osmanlı Dönemi’nde daha çok batıdan başkente ulaşılan ya da başkentten batıya açılan bir menzil-dinlenme yeri olarak kullanıldığı değişik kaynaklarda anlatılmaktadır.
Antik çağlardan günümüze ulaşan Büyükçekmece’nin tarihsel geçmişi tabiki bu kadarla sınırlı değil. Önümüzdeki sayıda Büyükçekmece’nin Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki yeri, Mimar Sinan’ın ünlü köprüsü, kervansaraylar, hanlar, balkan savaşlarının efsanevi Büyükçekmece Müfrezesi Kurtuluş savaşı yılları ve Cumhuriyete uzanan öyküsüne yer vereceğiz.
Tarihler M.S. Mayıs 330 yılını gösterdiğinde Büyük Constantinus, şehirlerin kraliçesine taç giydirerek İstanbul’u, Roma’nın yeni başkenti olarak tüm dünyaya ilan etti. İstanbul’un başken oluşu bölgenin gelişimini de hızlandırdı. Artık doğunun ve batının kalbi burada atacaktı.
İstanbul’un başkent ilan edilmesi üzerine, 357 senesinde Selybria (Silivri) Byzantion’a bağlanmıştı.
Bu nedenle Büyükçekmece bölgesi de bu tarihten itibaren İstanbul’a dahil olmuş ve bölgedeki yerleşim büyük kentlere dönüşmeye başlamıştır.
Antik kaynaklarda Athyra’nın (Büyükçekmece) tarih boyunca pek çok saldırıyla karşı karşıya kaldığı anlatılır. Miladi yıllarda gerçekleşen bu saldırılardan en bilinenleri 447’de Büyük Hun İmparatoru Atilla’nın, 616 ve 626’da Avarların, 813’te Bulgarların, 1090’da Peçenekler’in saldırılarıdır. Bölgede yaşanan en büyük saldırılardan biri Haçlılar döneminde olmuştur. 1204’teki Haçlı seferine katılan Fransız şövalye ve tarihçi Geoffroy de Villehardouin Konstantinopol’un Latinlerin eline geçmesi sonrasında Eflak ve Bulgar Kralı Johannitza’nın 1206’da Latinlere karşı giriştiği harekat sırasında Athyra’da (Büyükçekmece) toplanan ve kendisine bağışlanmak koşulu ile teslim olan halkı, verdiği söze rağmen katlettirdiğini ve çevredeki tüm kale ve yapıları yıktırdığını anlatmıştır. Bu olaydan sonra uzun süre kendine gelememiş olduğu anlaşılan Büyükçekmece’deki yaşamın, sakin bir biçimde Osmanlı Dönemi’ne kadar devam ettiği anlaşılır. Büyükçekmece’nin Osmanlı Dönemi’nde daha çok batıdan başkente ulaşılan ya da başkentten batıya açılan bir menzil-dinlenme yeri olarak kullanıldığı değişik kaynaklarda anlatılmaktadır.
Antik çağlardan günümüze ulaşan Büyükçekmece’nin tarihsel geçmişi tabiki bu kadarla sınırlı değil. Önümüzdeki sayıda Büyükçekmece’nin Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki yeri, Mimar Sinan’ın ünlü köprüsü, kervansaraylar, hanlar, balkan savaşlarının efsanevi Büyükçekmece Müfrezesi Kurtuluş savaşı yılları ve Cumhuriyete uzanan öyküsüne yer vereceğiz.