Gölvadisi Kültür ve Yaşam Dergisi / İsmet Cerit Yazıları
Gölvadisi Nisan / Mayıs 2019 Kültür ve Yaşam Dergisi
Antik Çağdan Günümüze Büyük Çekmece
ÇEKMECE-İ KEBİR
İstanbul'un uzak batısındaki en önemli menzil köyü olan Osmanlı Dönemi Büyükçekmece'sine Mimar Sinan eserleri damga vurmuştur.Evliya Çelebi, seyahatnamesindeki böyle buyuruyor,
buradan Büyükçekmece'nin 17. yüzyılda Eyüp Kadılığına bağlı bir nahiye olduğunu, deniz kenarında harap bir kalesi, bin kadar mamur hanesi, bağları bahçeleri bulunduğunu, kasaba topraklarının vakıf toprakları olduğunu yazar. İmaretinden, medresesinden, gelişkin çarşısından, 11 adet handan, hamamdan ve kervansarayından bahseder.
Evliya Çelebi Osmanlı devrinin Büyükçekmece’sini bu sözleri ile adeta bir sinema filmi gibi gözler önüne getirmiştir.
Evliya Çelebi Osmanlı devrinin Büyükçekmece’sini bu sözleri ile adeta bir sinema filmi gibi gözler önüne getirmiştir.
Antoine Galland
Ponte Garande
Büyükçekmece batıya doğru uzanan ana ticaret yolunun üzerinde kurulu olan eski bir konak yeriydi. Osmanlı döneminde başkent İstanbul’a yolculuk yapmak isteyen ticaret adamları, gezgin ve yazarlar karayolu ile şehre ulaşmak için Büyükçekmece den geçmek zorundaydılar.1673 te İstanbul’a yolu düşen Antoine Galland’ın günlüklerinde bu yöre hakkındaki düşünceleri yaşadığı izlenimleri ve gördüğü eserler hakkında notları bulunur. Geçmişten gelen bu bilgiler doğrultusunda, Osmanlı eserlerinin genel durumlarını net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.
Galland, Büyükçekmece hakkında şöyle diyor; “1672’nin 30 mart Çarşamba sabahı, güneş doğarken “Ponte Piccolodan” (Küçükçekmece) batıya doğru hareket ettik. Büyükçekmece’de Abdüsselam Efendi tarafından inşa ettirilmiş bir medrese ile fukaraya yemek çıkartan bir imaret görülür. Eski adı “Regium” olan bu şirin köyde Bizanslıların meşhur yazlık sarayları vardı.
Ponte Garande (Büyükçekmece) ve Comburgas’tan (Kumburgaz) geçildikten sonra saat üç buçuğa doğru Silivri’ye vardık.
Ponte Grande Edirne’ye doğru ilk istasyondur. Bizans zamanında bu köye “Athiras” ya da “Poros” derlermiş. Burada istanbul’un kurucusu Konstantin yada 6. Yüzyılda Justinyanus zamanında kurulmuş bir köprü olup, çeşitli istilalar sırasında çok tahrip edilmişti. Köyde Sadrazam Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış bir cami ile 1567’de Sultan 2. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı güzel bir köprü görülür…”
Yerli ve yabancı gezginlerin yazdığı bu notlar günümüze ulaşan kıymetli birer tarihi bilgi nitelindedir. Galland gibi bir çok gezgin Osmanlı dönemindeki İstanbul’a gelirken bu topraklar ve Büyükçekmece ile ilgili kıymetli bilgiler vermektedirler.
Osmanlı mimarisinin göz bebeği Mimar Sinan’ın ölümsüz eserleri Büyükçekmece’de Ulusal ve evrensel mimari değerleri ve üslüpları aynı pota içinde eritip şekillendiren Mimar Sinan’ın inanılmaz dehasındaki yaratıcılık teması onun üstün mimari bilgisini ve yeteneğini şekillendiren unsurlar olarak, daima ön planda bulunmuştur.
Sinan’ın sanatının evrensel bakış açısıyla değerlendirilmesi dünya mimarlık tarihi yazılımında bir hayli geç kavranmış daha doğrusu geç kabul edilmiş bir olgudur.
Bugün muhteşem camilerdeki ana planlar olan ve onun geometriye olan inancını temsil eden kubbe ve iç mekan birlikteliğini, kare daire esasıyla ortaya koyan Sinan mesleğini adeta bir mimarlık ders programına dönüştürmüştür.
Büyükçekmece, Topkapı Sarayı’nı merkez aldığımızda İstanbul’a yaklaşık 35 km uzaklıkta yer almaktadır. Burası Mimar Sinan yapılarını birbirine yakın mesafelerde ve bir bütünlük içerisinde görebilmek için doğru adrestir.
Öte yandan Büyükçekmece Osmanlı döneminde de Rumeli güzergahına yönelen sefer yollarının, av yollarının ve ticaret yollarının İstanbul’dan çıkış noktasıdır. Bu bölgenin o dönemde İstanbul merkezinin hayli dışında olduğu düşünüldüğünde, Rumeli yönüne gidecekler için ilk “menzil” merkezinin burası olması çok anlaşılır bir durumdur.
Bu sebepten; Tarihi kaynaklardan bazı yapıların Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlandığı fakat bitirilmesinin Sultan 2. Selim ( Sarı Selim ) dönemine nasip olduğu yapılara bu bölgede rastlıyoruz. Sefer yahut ticaret kervanlarının maddi manevi ihtiyaçlarına hitap edebilecek şekilde tasarlanan bu yapılar arasından günümüze ulaşanlardan burasının küçük bir külliye gibi tasarlandığını görmekteyiz.
Sinan’ın mimarlığının sadece cami, külliye, han hamam köprü gibi yapılarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda bent kanal ve çeşme mühendisliği gibi özeliklerinin de olduğunu görüyoruz.
Büyükçekmece’deki güzel parkın ucunda bulunan Sultan Süleyman çeşme gurubu onun su mimarisinde ki en gözde eserlerinde biri olarak tanımlanır. İstanbul’un su sorunlarını halletmek için yaptığı inanılmaz zor girişimlerle yaptığı su yolları ve çeşmeleri inşa etmekte üstün bir niteliğe sahipti. Hangi kaynaklardan hangi yolla İstanbul’a su getireceğini çok iyi etüt etmişti.
Öte yandan Büyükçekmece Osmanlı döneminde de Rumeli güzergahına yönelen sefer yollarının, av yollarının ve ticaret yollarının İstanbul’dan çıkış noktasıdır. Bu bölgenin o dönemde İstanbul merkezinin hayli dışında olduğu düşünüldüğünde, Rumeli yönüne gidecekler için ilk “menzil” merkezinin burası olması çok anlaşılır bir durumdur.
Bu sebepten; Tarihi kaynaklardan bazı yapıların Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlandığı fakat bitirilmesinin Sultan 2. Selim ( Sarı Selim ) dönemine nasip olduğu yapılara bu bölgede rastlıyoruz. Sefer yahut ticaret kervanlarının maddi manevi ihtiyaçlarına hitap edebilecek şekilde tasarlanan bu yapılar arasından günümüze ulaşanlardan burasının küçük bir külliye gibi tasarlandığını görmekteyiz.
Sinan’ın mimarlığının sadece cami, külliye, han hamam köprü gibi yapılarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda bent kanal ve çeşme mühendisliği gibi özeliklerinin de olduğunu görüyoruz.
Büyükçekmece’deki güzel parkın ucunda bulunan Sultan Süleyman çeşme gurubu onun su mimarisinde ki en gözde eserlerinde biri olarak tanımlanır. İstanbul’un su sorunlarını halletmek için yaptığı inanılmaz zor girişimlerle yaptığı su yolları ve çeşmeleri inşa etmekte üstün bir niteliğe sahipti. Hangi kaynaklardan hangi yolla İstanbul’a su getireceğini çok iyi etüt etmişti.
İstanbul'un su problemini Mimar Sinan çözmüştü
“İstanbul devamlı bir su problemi içerisindedir. Bu problemin çaresi asırlar önce Kanuni zamanında, Mimar Sinan'ın günlerinde konuşulmuş ve en büyük çare Sinan'la bulunmuştur. İstanbul'un o günkü nüfusu çoğalınca Kanuni Sultan Süleyman, Sinan'ı çağırır, der ki: "Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar.
Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için bir şeyler düşünmez misiniz? “Mimarbaşı der ki: “Sultanım siz müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini bir dolaşayım, dışarıda mevcut sulan İstanbul'a getirmenin mümkün olup olmadığını bir inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm." Ve Sinan Ağa atına biner, yanına yardımcılarını da alır, Çekmece ‘den başlayarak kıyılan dolaşır, Beşiktaş'a kadar İstanbul’un kıyılarında, dereleri, akan sulan tespit eder. Bu suların önü örüldüğü, baraj yapıldığı takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak İstanbul'a getirilebilir, bunun günlerce hesabını yapar ve Kanuni'nin huzuruna çıkar.
Sultan sorar: “Mimarbaşı, İstanbul'a su getirmek mümkün müdür?" Mimarbaşının cevabı: “Beli sultanım, mümkündür. Ancak çok ağır bir şartı var. “Nedir o mimarbaşı?” Sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizmek şartıyla ancak İstanbul'a su gelebilir. “Kanuni’nin cevabı şu olur: “Mimarbaşı sen İstanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. Eğer mümkünse ben keseleri uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım.
“Bunun üzerine Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki sulan Kağıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul'a getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar. O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyuyorlar.
Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkar, ve der ki: "İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır. "Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan'a iletilir. Denir ki: "Sen İstanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin." Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan'ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.”
Sinan’ın eserlerini anlatan iki önemli kaynak kitap olan ve onun zamanında yazılan “ Tezkiretü’l Bünyan” ve “Tezkiretü’l Ebniye” (binalar kitabı) Büyükçekmece’deki bu eserleri de kaydetmiştir.
Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkar, ve der ki: "İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır. "Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan'a iletilir. Denir ki: "Sen İstanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin." Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan'ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.”
Sinan’ın eserlerini anlatan iki önemli kaynak kitap olan ve onun zamanında yazılan “ Tezkiretü’l Bünyan” ve “Tezkiretü’l Ebniye” (binalar kitabı) Büyükçekmece’deki bu eserleri de kaydetmiştir.
Günümüze çeşitli mimari kayıplar ve değişikliklerle ulaşmış, Büyükçekmece gölünün doğu ucunda bulunan “Kültür Park” olarak bilinen alan içerisinde ve çevresinde yer alan bu yapılar şunlardır ;
Büyükçekmece Kervansarayı Osmanlı dönemi Türk mimarisinde ahşap çatılı menzil hanları tipinin bir örneğidir.
Taş, tuğla ve derz malzemeden inşa edilen kervansaray 48 X 22.30 m. boyutlarındadır. Kuzeybatı güneydoğu ekseninde uzanan yapının ana giriş kapısının güneydoğuya konumlandırıldığı, buna karşılık bu kapının orijinal halinin bugüne ulaşmadığı tespit edilmiştir.
Büyükçekmece Sultan Süleyman Kervansarayının mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndedir. Kurum tarafından 1965-1966’ yıllarında restore edildikten sonra bir süre ayçiçeği deposu olarak kullanılmıştır. Kervansaray 1988 yılında daha dikkatli ve çevre düzenlemesiyle bütünlük gösterecek şekilde onarılmıştır. Günümüzde kültür-sanat faaliyetleri için de kullanılmaktadır.
Sultan Süleyman Kervansarayı “Kurşunlu Han”
Kurşunlu Han olarak da tanınan Büyükçekmece Kervansarayı, İstanbul’dan batı istikametinde Rumeli’ye uzanan ana kervan ve askerî yoldaki menzil yerlerinden biri olarak yapılmıştır. Evvelce aynı yerde Fâtih Sultan Mehmed tarafından bir kervansaray inşa ettirildiğine dair Kritoboulos (Kritovulos) tarafından bilgi verilmekteyse de bu yapıdan bir iz kalmamıştır. Bugün mevcut kervansarayın kimin tarafından ve hangi tarihte yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Fakat Kanuni’nin son yıllarında, Büyükçekmece Köprüsü’nün yapımına başlandığı sırada köprü başında aynı padişahın bir çatal çeşme (üçlü çeşme) yaptırdığı, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’nın da Sinan’a minareli bir mescit inşa ettirdiği göz önüne alınırsa kervansarayın da aynı yıllarda yapıldığı düşünülebilir.Büyükçekmece Kervansarayı Osmanlı dönemi Türk mimarisinde ahşap çatılı menzil hanları tipinin bir örneğidir.
Taş, tuğla ve derz malzemeden inşa edilen kervansaray 48 X 22.30 m. boyutlarındadır. Kuzeybatı güneydoğu ekseninde uzanan yapının ana giriş kapısının güneydoğuya konumlandırıldığı, buna karşılık bu kapının orijinal halinin bugüne ulaşmadığı tespit edilmiştir.
Büyükçekmece Sultan Süleyman Kervansarayının mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndedir. Kurum tarafından 1965-1966’ yıllarında restore edildikten sonra bir süre ayçiçeği deposu olarak kullanılmıştır. Kervansaray 1988 yılında daha dikkatli ve çevre düzenlemesiyle bütünlük gösterecek şekilde onarılmıştır. Günümüzde kültür-sanat faaliyetleri için de kullanılmaktadır.
Sokullu Mehmet Paşa Mescidi “Köprübaşı Camii”
Büyükçekmece’deki bir Osmanlı sadrazamına ait en tanınmış ve ilginç eserdir. Kanuni devrinden sonra, Sultan 2. Selim’in 8 yıllık saltanatının tamamında görevini sürdüren Sokullu Mehmet Paşa’nın Mimar Sinan’a yaptırdığı küçük camidir.Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamlarından Sokullu Mehmet Paşa adına yapılmış olan mescit Sultan Süleyman Kervansarayının tam karşısına inşa edilmiş olup Tezkiretü'l – Bünyan ve Tezkiretü'l – Ebniye adlı eserde de belirtilmiştir. Yapım tarihini net olarak bilinemeyen mescidin inşasının, külliyenin diğer eserleriyle aynı tarihlere rastladığını söyleyebiliriz. Bu durumda mescidin, kervansaray, çeşme ve köprü gibi 1566 - 1567 yıllarında yapılmış olasılığı yüksektir. Büyükçekmece Köprüsü'nün başında yer aldığı için "Köprübaşı Cami" olarak da adlandırılır.
Sultan Süleyman Çeşmesi
Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi 1566 yılında, Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar Seferi’ne çıkarken inşa edilmiştir.Çeşme klasik üslupta ve üç kanatlı olarak inşa edilmiştir. Önünde masnum kitabesi bulunan Büyükçekmece’deki Sultan Süleyman Çeşmesi’nin her bir kanadında birer çeşme ve önünde yalağı vardır. Ayna taşı üzerinde yer alan muhakkak hat ile yazılmış kitabesinde yer alan ifadede tarih verilmiştir ve şöyle yazmaktadır;
“Kaçan bu çeşmesarı iddi bünyâd / Süleyman Han Sultan-ı muzaffer “Didi tarihin ânın ehl-i tarih / Yine akdı cihana ab-ı kevser “Sene 974 (M.1566)
Sultan Süleyman Köprüsü “Mimar Sinan Köprüsü”
Büyükçekmece ile Marmara Denizi üzerindeki geçit üzerinde yapılmıştır. Köprünün yapımı Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar seferine çıkarken başlamış, II. Selim zamanında tamamlanmıştır. 1987 yılında köprü Büyükçekmece Belediyesi tarafından onarılmış, diğer karayolu köprülerinin devreye girmesiyle trafiğe kapatılmıştır. Mimar Sinan’ın eserleri hakkında bizi doğrudan bilgi sahibi yapan tezkirelerde adı geçen Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü, Büyükçekmece göl ağzı üzerinde kurulu olup, Büyükçekmece ile karşı kıyıdaki Mimar Sinan yerleşimlerini kavuşturmaktadır.Tarihi kaynaklardaki aktarımlardan, Bizans döneminde ve Osmanlı’nın bölgede varlık gösterdiği ilk zamanlarda burada başka bir köprü olduğundan haberdar oluyoruz. Lakin günümüzde Büyükçekmece Gölü’nün ufkuna Mimar Sinan tarafından mühür gibi nakşedilen köprünün Şair Nakkaş Sai Mustafa Çelebi tarafından kaleme alınan tezkirelerde, Mimar Sinan’ın ağzından ifadeyle köprünün yapılışı ile ilgili şu dizeler yer alır ;
“Buyurdu bendesine Hazret-i Şah, “Yapam bir köprü deryaya ola rah, “Çekip kavs-i kuzah gibi kemerler, “Ki yeksan ola halka bahr ile ber
Prof. Dr. Ünal ÖZİŞ’in “Mimar Sinan Köprüleri” çalışmasında yer alan tespitlerine göre; köprünün Büyük Çekmece yönüne doğru olan ilk iki kemerdeki gözler 7 tanedir ve bu gözlerin azami kemer açıklıkları 7-9 m. arasında değişmektedir. İlk kemer 157 m. ikincisi ise 135 m.dir. Üçüncü kemer 5 gözlü ve azami açıklığı 7 metredir. Bu kemerin uzunluğu ise aynı çalışmada 101 m. olarak verilmiştir. Mimar Sinan yakasına yaslanan son kemer ise 184 m. olup 9 gözlü ve azami kemer açıklığı 12 m. olarak kayda girmiştir. Köprü 7.17 m. genişliğinde olup, kemerlerdeki gözlerin yükseklikleri birbirine eşit değildir. Bu durum köprünün inişli çıkışlı yapısından sebeptir.
Köprüyü öne çıkartan bazı mimari ayrıntılar göze çarpar. Bunlardan ilki köprünün bu geniş göl ağzına inşa edilmesi sırasında rastlanan zorlukların aşılması ile ilgilidir. Tezkiretü'l – Bünyan’da bu durum şöyle dile getirilmektedir ;
“Her ayağına bir kalyon misal sanduka çatulup ab-ı deryayı dolandılar ve büyük tulumlar ile Süleyman devleri çeküp boşalttılar ve ziba muhkem sütunlardan iki üç adet adem boyu kazıklar şahmerdi ile aralarına kurşun akutup yekpare şeklen bağlandı.”
Büyükçekmece’nin adının tarih boyunca adeta Sinan ile anılmasındaki en büyük etken hiç şüphesiz ki onun harikulade zekasının ve çalışkanlığının ürünü olan köprü olmakla beraber buradaki diğer yapıtlarıyla Sinan bu köyün şanına şan katmıştır.
İstanbul’un uzak batısındaki en önemli menzil köyü olan Büyükçekmece’deki Mimar Sinan eserleri, onun yaşamına damga vuran çok önemli mimari yapılardır.
Önümüzdeki sayıdaki yazımızda Büyükçekmece’nin Osmanlıdan Cumhuriyete geçişten önceki son dönemlerine ilişkin, İktisadi ve sosyoekonomik durumuna, Büyük balkan göçüne, Sultan Abdülmecid’in Büyükçekmece ziyaretine Büyükçekmece madenlerine ve 1894 İstanbul depreminden, 1900 lü yılların başına kadar geçen süreyi ele alacağız.
Kaynakça; Büyükçekmece Belediyesi
Büyük Medeniyetlerin Büyük Kenti Büyükçekmece Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr
http://acikerisim.fsm.edu.tr/büyükçekmecetürkeserleri
http://www.trakyagezi.com adreslerinden alıntılanarak değiştirilmiştir.
Köprüyü öne çıkartan bazı mimari ayrıntılar göze çarpar. Bunlardan ilki köprünün bu geniş göl ağzına inşa edilmesi sırasında rastlanan zorlukların aşılması ile ilgilidir. Tezkiretü'l – Bünyan’da bu durum şöyle dile getirilmektedir ;
“Her ayağına bir kalyon misal sanduka çatulup ab-ı deryayı dolandılar ve büyük tulumlar ile Süleyman devleri çeküp boşalttılar ve ziba muhkem sütunlardan iki üç adet adem boyu kazıklar şahmerdi ile aralarına kurşun akutup yekpare şeklen bağlandı.”
Büyükçekmece’nin adının tarih boyunca adeta Sinan ile anılmasındaki en büyük etken hiç şüphesiz ki onun harikulade zekasının ve çalışkanlığının ürünü olan köprü olmakla beraber buradaki diğer yapıtlarıyla Sinan bu köyün şanına şan katmıştır.
İstanbul’un uzak batısındaki en önemli menzil köyü olan Büyükçekmece’deki Mimar Sinan eserleri, onun yaşamına damga vuran çok önemli mimari yapılardır.
Önümüzdeki sayıdaki yazımızda Büyükçekmece’nin Osmanlıdan Cumhuriyete geçişten önceki son dönemlerine ilişkin, İktisadi ve sosyoekonomik durumuna, Büyük balkan göçüne, Sultan Abdülmecid’in Büyükçekmece ziyaretine Büyükçekmece madenlerine ve 1894 İstanbul depreminden, 1900 lü yılların başına kadar geçen süreyi ele alacağız.
Kaynakça; Büyükçekmece Belediyesi
Büyük Medeniyetlerin Büyük Kenti Büyükçekmece Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr
http://acikerisim.fsm.edu.tr/büyükçekmecetürkeserleri
http://www.trakyagezi.com adreslerinden alıntılanarak değiştirilmiştir.